Mekanik saatlerin henüz boy göstermediği zamanlarda güneşe bakarak zaman tayini yapanlara muvakkit, bu iş için kullanılan mekanlara da muvakkithane adı veriliyordu.
Bu mekanlar aynı zamanda astronomi çalışmaları için de kullanılmakta idi. Vaktin belirlendiği mekan anlamında muvakkithane isminin uygun görüldüğü mekanlara, bu isimle Osmanlı’dan önceki dönemlerde rastlanmamıştır. Ancak namaz vakitlerinin tespiti için farklı çalışmaların olduğu biliniyor. İşlev olarak muvakkithanelerle aynı görevi yapan çalışmalar Emevi dönemine dayanmaktadır. Bu anlamda ilk muvakkithane Şam Emevi Camii’nde yapılmıştır. Muvakkithaneler İstanbul’un fethi ile birlikte Osmanlı’da yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu ad altında yapılan ilk yapı 1470 yılında Fatih Camii Muvakkithanesi’dir. İlk muvakkit ise Ali Kuşçu adlı ünlü bilim insanımızdır.
Genel itibariyle büyük çaptaki camilerin bahçesine yapılan ve cami vakıflarınca idare edilen muvakkithaneler bir ya da iki odalı olarak inşa ediliyordu. Cami, şifahane ve imaret ile birlikte külliyelerin bir parçasını teşkil ediyordu. Muvakkithanelerin tasarımı da ilginç bir şekilde yapılmakta idi. Üçgen bir düzlemde dışarıya taşacak şekilde tasarlanan muvakkithanelerin bu şekilde yapılmasının amacı geçenlerin saati daha iyi görebilmelerini sağlamaktı. Dikdörtgen planlı yapılarda yola bakan cephelerin bu şekilde yapılması ile oradan geçen herkes vakti okuyabiliyordu. Camilerin genellikle sağ ya da sol kısımlarında yer alan bu yapılar genelde tek katlı olarak inşa edilmiştir. İki kat olarak inşa edilenler ise vakıf, kütüphane, mektep gibi başka amaçlarla birlikte kullanılan yapılardır.

Evliya Çelebi ise en şöhretli muvakkithanenin Bayezid Camii Muvakkithanesi olduğunu dile getirmiştir. İstanbul’daki diğer muvakkithaneler arasında Teşvikiye, Yavuz Selim, Şehzade ve Eminönü Camii bahçelerinde yer alanlar bulunmaktadır. Bugüne kadar ulaşabilen muvakkithane sayısı İstanbul için 29’dur. Sayı bakımından İstanbul’dakiler kadar olmasa da diğer vilayetlerde de muvakkithaneler bulunmaktadır. Bunlar arasında Bursa, İznik, Trabzon, Konya, Aydın, Tire, Tokat, Hanya, Çorum, Erzurum, Kütahya, Gelibolu, Edirne, Çanakkale, Amasya, Safranbolu gibi bugün Türkiye sınırlarında olan muvakkithaneler bulunmaktadır. Bugünkü sınırlarımızın dışında kalmış olan Belgrad, Beyrut, Şam, Taif, Girit ve Kalemegdan gibi şehirlerde de Osmanlı muvakkithaneleri bulunmaktadır. Ancak işlev itibariyle en iyi muvakkithane örneği Bosna Hersek’te Gazi Hüsrev Bey Camii bahçesinde yer almaktadır. Bu muvakkithanedeki aletler halen işlevini sürdürmektedir.

İstanbul’da Ayasofya’nın muvakkithanesi de bugüne kadar gelebilen muvakkithaneler arasında olup son dönem Osmanlı eserleri arasında yer alır. Ayasofya Camii’nin onarım görevini yürüten Fossati Kardeşler tarafından Sultan Abdülaziz devrinde yapılan muvakkithanede bugün büyük ayaklı saatler müze deposunda korunmaktadır. Yapı ise bugün müze ofisi olarak kullanılmaktadır. Abdülmecid Sultan döneminde mekanik saatlerin meydanlara konulmaya başlaması ile muvakkithaneler eski önemini kaybetmeye başlamıştır. Bir süre mekanik saatlerin doğruluğunun tespiti için kullanılan muvakkithaneler 1952 yılında kapatıldı. Kafeterya ve büfe gibi amacının dışında kullanılan örnekleri olmakla birlikte, Çanakkale, Tokat, Muğla, Kayseri ve Kütahya muvakkithaneleri varlığını sürdürmektedir.