Orta Asya’da binlerce yıldır var olan ve kültürlerini muhafaza ederek günümüze kadar sürdürebilmiş soydaşlarımızdır Türkmenler. Diğer pek çok Türk topluluğunun (Kazak, Kırgız, Özbek, Tacik) aksine Türkmenler, “Türk” lafzını toplum isimlerinde kullanan ve bu yönüyle Türklüğe ayrı bir önem atfeden bir topluluktur.
İsyankar Türkler
Hiç şüphesiz Türkmenler’in isimlerine kadar sirayet eden bu koyu milliyetçiliğinin bazı tarihsel temelleri de vardır. Şimdi dilerseniz evvela bu isyankâr kandaşlarımızın tarihlerine bir göz gezdirelim ve neden onları “isyankâr” olarak nitelediğimizi anlatalım.

Türkmenlerin Kadim Tarihi
Orta Asya’nın pek çok Türk boyu için anavatan olduğu su götürmez bir gerçektir. Özellikle Türklerin devletleşme ve Asya Hunları’nın kurulma dönemine kadar, bu oluşumlar hep boy yapılanmasıyla devam etmiş ve bu paramparça boylar coğrafyası içinde Türkmenler de yerlerini almıştır.
Göçebe Orta Asya Kültürü’nün önemli bir temsilcisi olan Türkmenler, Selenga Bölgesi’nde Dokuz Oğuz Kağanlığı’nı meydana getirmişlerdir. Ancak Hunlar’dan sonra kurulan Göktürkler’in onları hâkimiyetleri altına almak istemesi üzerine şiddetli bir direniş ortaya koymuşlardır.
Sonrasında Köktürkler’in hâkimiyetine girseler de Türkmenler bu hâkimiyeti benimseyememişler ve Uygurlarla anlaşarak Köktürklerin yıkılmasını sağlamışlardır. Dolayısıyla Türkmenler, Uygur Devleti’nin de kurucuları arasındadır. Buna rağmen, bir süre sonra Uygurlarla da anlaşamayan Tükmenler, onlara da isyan etmişler ve Uygurların yıkılmasından sonra da Seyhun Nehri kıyılarına gelerek yerleşmişlerdir.
Yabgu Devleti
Maveraünnehir olarak bilinen Seyhun ve Ceyhun Nehirleri arasında Yabgu Devleti’ni kuran ve 10.yy’da yerleşik hayata geçen Türkmenler, bu dönemde İslâmiyeti kabul etmişler ve burada Üçoklar ve Bozoklar denilen Kayı Boyu’nun da temelini oluşturacak kolları oluşturmuşlardır. Bu bölgede Hıristiyanlık ve Museviliği benimseyen Peçenek ve Hazar Türkleri’yle çeşitli mücadeleler yapan Türkmenler, sonrasında çeşitli sebeplerle Selçuklu hâkimiyetine girmişler ve Horasan’a göç etmişlerdir. Tabi ki bu tarihsel süreçte Yabgu Devleti de yıkılmıştır.

Sıkıntılı Yüzyıllar
Selçuklu’nun yıkılmasından sonra Türkmen kandaşlarımız yüzyıllar sürecek bir sıkıntılar evresine girmişlerdir. Özellikle Moğol İstilâsı döneminde Irak, İran, Suriye ve Anadolu’ya dağılan bazı Türkmenler, kendi destanlarını farklı coğrafyalarda yazmak için anavatanı bırakmışlardır.
Bunlardan Kayı Boyu’nun dünyayı titreten hikâyesini, Suriye’deki –daha evvel değindiğimiz- Bayırbucak Türkmenlerini bu kategoriye sokmasak da, özellikle İran ve Orta Asya’da kalan Türkmenler çok sıkıntılı dönemler yaşamışlardır.
19.yy’da özellikle Hive Hanedanlığı’nın ve İran’ın saldırılarına uğrayan soydaşlarımız, Hive Hanedanlığı’na karşı kahramanca mücadele ederken, güçlü İran Orduları karşısında da bir var oluş mücadelesi vermiş ve adeta bir gerilla savaşıyla İran Orduları’nı da dağıtıp, bazımsızlıklarını yeninden kazanmışlardır.
Sonrasında eşgüdümlü İran ve Rus saldırılarıyla iyice köşeye sıkışan Türkmenler, Osmanlı’nın 93 Harbi’nde Rusya’ya yenilmesi üzerine çok zor bir sürece girseler de Rus birliklerini Göktepe denilen yerde ağır bir mağlubiyete uğratarak, Rusların Orta Asya’daki yenilmezlik büyüsünü bozmuşlardır.
Ancak sonuçta Rusya büyük katliamlar yaparak bu bölgeyi elde etmiş, ne var ki bu kez de bağımsızlığa düşkün isyancı kandaşlarımızın isyanlarıyla ve onların bağırlarında yanan Kürşad’ın öfkesiyle karşılaşmışlardır.
Sovyetler dönemindeki tüm baskı ve asimilasyon politikalarına şiddetle karşı koyan Türkmenler, yüreklerinde yanan istiklâl ateşiyle Orta Asya’nın en isyankâr toplumu olmuşlar ve nihayet diğer kandaşlarıyla birlikte 1991’de bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Ruhlarımıza kazınan o sözler, Türkmenlerin karakterine ne kadar da muvafık düşüyor;
“Ya devlet başa, ya kuzgun leşe… Ya istiklâl, ya ölüm.”