Kuman-Kıpçakların kökeni ve milliyeti uzun bir süredir bilginlerin dikkatini çeker. Hal böyleyken bu Türk boyunun nasıl adlandırılacağı bile sorun olmuştur. Bizans ve Latin kaynaklarında Kuman (Comani) olarak adlandırılan bu topluluk, tarihi Rus kaynaklarında “Polovets”, Macarlar tarafından ise “Kun” olarak tanımlanmıştır. Bütün bu adlar ortak olarak “sarı, sarımsı, solgun” anlamlarına denk düşer. Kıpçakların sarı saçlı olmaları sebebiyle bu ad onlara verilmiştir. Bu Türk topluluğu, İslam dünyası, Güney Kafkasların Hristiyan halkları, Moğol ve Çinlilerce Kıpçak olarak kaydedilmiştir. Kıpçak adına ise etimolojik kaynaklarda rastlamak pek mümkün değildir.
11. yy başlarında Yayık boylarında yaşan Kıpçaklar İdil’e geçerek Oğuzları batıya itmişler ve Rus prenslikleriyle komşu olmuşlardır. Rus kaynaklarında da Kıpçakların 1055 yıllarında Doğu Avrupa bozkırlarından olduklarını kaydederler. Bu tarihten sora ise “Deşt-i Kıpçak” olarak adlandırılan Avrasya’nın en önemli aktörlerinden biri haline gelmişlerdir. Şöyle ki Kıpçaklar 10. yy sonlarında Batıda Tuna boylarından Kafkaslara, Batı Sibirya’dan Müslüman Orta Asya’ya kadar uzanmıştır.
Kıpçaklar 12. yy başlarına doğru Macaristan, Lehistan ve Bizans topraklarına girmişlerdir. Rus Prenslikleriyle birkaç defa savaşmışlardır.1185 yılında Rus Knezi Igor imha edilmiştir. Bu olay ise Igor Destanının konusunu oluşturmuştur.
Cengiz Han’ın torunu Batu Han, Altın Orda Devletini kurana kadar Kıpçaklar bu geniş coğrafyada yaşamışlardır, fakat siyasi bir birlik oluşturamamışlardır. Bunun neticesinde merkezi bir devlet kuramamışlardır. Kıpçaklar 13. yy ortalarına doğru Altın Orda Devleti’nin hâkim unsuru olarak yaşamışlardır. Bir bölümü ise Mısır ve Suriye sahasına geçerek burada Memluk Devletinin kurulmasını sağlamışlardır.

Kıpçak Türkçesi Dil Yadigârları
Kıpçak Türkçesi ile yazılan eserler de oldukça dikkat çekicidir. Bu eserler arasında en dikkat çekici olanı ise kuşkusuz “Cudex Cumanicus” adlı eserdir. Bu eser iki grupta incelenir. İlk grup; İtalyan ve Almanlar tarafından ele alınmıştır. İkincisini ise Ermenice alfabe ile yazılmış metinler oluşturmaktadır. Mısır ve Suriye bölgesinde neşredilen eseler ise İslami biçimde Arap harfleri ile meydana getirilmiş, oldukça zengin sözlük, dil bilgisi ve nesir metinlerdir. Kıpçak Türkçesi ile yazılan henüz müstakil bir esere rastlanmaması ise oldukça şaşırtıcıdır.