Son zamanlarda tüm dünyanın ilgisini çeken Şanlıurfa’daki Göbeklitepe Antik Kenti’ni mutlaka duymuş olmalısınız. Bu arkeolojik çalışma insanlığın tarihi ile ilgili tüm bilinenleri değiştirerek arkeoloji ve tarih çevrelerini şaşırtmış ve tüm dikkatler bir anda Medeniyetler Beşiği olarak bilinen Anadolu’ya çevrilmiştir.
Göbeklitepe’yi Kim-Neden İnşa Etti?
Her şey 1983 yılında Mahmut Kılıç isimli bir köylünün tarlasını sürdüğü sırada toprak altından bir eser bulmasıyla başladı. Mahmut Kılıç’ın, Şanlıurfa’nın 20 km doğusundaki Örencik Köyü kırsalında bulduğu eser, Göbeklitepe Antik Kenti ile ilgili ilk keşif olmuştur. O dönemde sıradan bir tarihi kalıntı sanılan eser Şanlıurfa Müzesi’nde sergilenmeye başlanmış ancak bölgede farklı bir eser olup olmadığıyla ilgili ilk etapta bir çalışma yapılmamıştır.
Müze yönetimi, 1995 yılında Prof. Dr. Klaus Schmindt’in danışmanlığından da faydalanarak bilimsel kazı için girişimlerde bulunmuş ve Prof. Schmindt, 2007 yılında doğrudan kazı başkanlığına getirilmiştir.

Şanlıurfa Göbeklitepe kazılarında, arkeologların ve tarihçilerin tüm bildiklerini unutturacak keşifler yapılmış ve özellikle Taş Devri üzerindeki bazı teorileri çürütmüştür. Zira burada ağırlıkları 40 ila 60 ton arasında dev taş sütunlarla yapılmış çok büyük bir tapınak bulunmuş, dahası mağara duvarlarındakilerden farklı olarak taşlar üzerine kabartma yöntemiyle yapılmış hayvan figürlerine rastlanmıştır.
Göbeklitepe’nin Tarihi
Bilimsel tanılamalar sonucunda yaklaşık 12 bin yıllık bir tarihe sahip olduğu ortaya çıkan Göbeklitepe Tapınağı, hâlihazırda insanoğlunun yaptığı ilk tapınak olarak tarihe geçmiştir. Bu keşfe kadar en eski tapınak, bundan 5000 yıl önce yapılan Malta’daki bir yapı olarak bilinirken, Göbeklitepe’nin bilinen en eski tapınaktan 7000 yıl önce yapıldığı ortaya çıkmıştır.

Göbeklitepe’nin Esrarı
Burada özellikle kafa karıştıran husus, tarih teorileriyle bu tapınağın varlığının çelişmesidir. Zira tarihçilere göre 12000 yıl öncesi insanın mağaralarda yaşadığı, avcılık ve toplayıcılıkla geçindiği ve küçük gruplar hâlinde yaşam sürdüğü bir dönemdir.
Oysa dönemsel olarak Taş Devri’nde yapılan Göbeklitepe incelendiğinde, bu dev tapınağın büyük bir insan topluluğu tarafından yapıldığı anlaşılmıştır. Dahası, mağaralarda yaşayan ve hiçbir gelişmiş alet kullanmayan insanların 40-60 ton arasındaki taşları nasıl kaldırabildikleri de tam bir muammadır.

Üstelik böylesine büyük bir yapıyı inşa edecek bir topluluğun sırf avcılık ve toplayıcılıkla beslenmesi de tarihçiler açısından pek mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla Göbeklitepe, Taş Devri’ne ait pek çok teoriyi yıkmış, insanların büyük şehirler kurup, topluca yaşayıp, tarımla uğraştıkları fikrini doğurmuştur.
Dahası, taşlar üzerine kabartma yoluyla hayvan figürlerinin çizilmesi ancak gelişmiş bir sanat ve estetik anlayışın sonucu olabilir. Taşlar üzerine akrep, boğa, yılan, yaban ördeği, aslan ve tilki gibi hayvan motiflerinin işlenmesinden, bu tapınağı yapan kabilelerin kutsadıkları hayvanlarları resmettikleri teorisi doğmuştur.

Üstelik, kabartmalar içinde aslan figürü bile bulunması, bundan 12000 yıl önce yani Neolitik Dönem’de Anadolu’da aslanların yaşıyor olabileceğini gözler önüne sermektedir. Göbeklitepe’nin bize anlattığı en önemli şey şudur ki; her yönüyle bir medeniyetler beşiği olan Anadolu, yeryüzündeki ilk medeniyetin doğduğu yer olarak da görünmektedir.
Göbeklitepe Arkeolojik Kazı Bölgesi, 2011 yılında Unesco tarafından geçici dünya mirası listesine alınmış, Türkiye tarafından da 2019 yılı Göbeklitepe Yılı ilan edilmiştir. Bakalım daha üzerinde durup da bihaber olduğumuz hangi güzellikler çıkacak? Hangi yabancı Profesör gelip, bizim değerlerimizi keşfedecek? İşin bu kısmı biraz acı değil mi sizce de?