Ahmet Yesevi, Türkistan Türkleri’nin dini-tasavvufi hayatını etkileyen “pir-i Türkistan” diye anılan, büyük mutasavvıf ve şairdir.
Ahmet Yesevi’nin hayatı hakkındaki tarihi kayıtlar kısıtlıdır mevcut olanlarda menkıbelerle karışmış haldedir.
Ahmet Yesevi, Batı Türkistan’daki Çimkent şehrinin Sayram kasabasında dünyaya geldi. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. XI. yüzyılın ikinci yarısında dünyaya geldiği tahmin ediliyor.
Aslan baba hanesinde yayılan ışık
Yesi şehrinde Arslan Baba’ya intisap ederek ondan feyiz almaya başlar. Menkıbelere göre ashaptan olan Arslan Baba, Hz. Muhammed tarafından, Ahmet Yesevi’nin eğitimi için görevlendirilmiştir.
Ahmet Yesevi, Arslan Baba’nın vefat etmesinden sonra Buhara’ya giderek. Bu şehirde devrin önde gelen alim ve mutasavvıflarından Şeyh Yusuf el-Hemedani’ye intisap ederek onun irşad ve terbiyesi altına girer.
Yusuf el-Hemedani’nin vefatı üzerine irşad mevkiine önce Abdullah-ı Berki, onun vefatıyla Şeyh Hasan-ı Endaki geçer. 1160 yılında Hasan-ı Endaki’nin de vefatı üzerine Ahmed Yesevi irşad postuna oturur.
“Altı yaşımda durmayıp kaçtım halayıkdan
Göğe çıkıp ders öğrendim melâyikden”
63 yaşına geldiğinde çilehaneye çekilmiştir. Hoca Ahmed Yesevi, hikmetlerinin birçoğunda çilehaneye çekilmesinin sebebi olarak Hz. Muhammed (s.a.v)’in altmış üç yaşında vefat ederek yeraltına girişini ve bu yüzden kendisinin de yer üstünde Peygamberimiz (s.a.v)’den daha fazla gezmeye utanıyordu. Yeryüzünde aldığı nefesin, Efendisi’nden ayrı olmasına razı olmayan Yesevi, ölümüne kadar çilehanede kalmıştır.

Emir Timur tarafından yaptırılan Hoca Ahmet Yesevi Türbesi
Ahmed Yesevi Taşkent ve Sırderya bölgesinde bozkırlarda yaşayan konar-göçer Türkler arasında önemli bir nüfuza sahip olmuştur.Yesevi’nin etrafına topladığı insanlara İslamın esaslarını, tarikat adab ve erkanını, hece ölçüsü ile yazılan “Hikmet” adı verilen manzumelerle anlatıyordu. Kendisinin söylediği bu manzumeler derviş tarafından uzak diyarlardaki Türklere ulaştırılıyordu.
Rivayete göre Hoca Ahmet Yesevi’nin çevresinde 12 bin uzak diyarlarda, Hind kıtasından İdil boylarına, Çin seddinden Tuna’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyaya tebliğ ve irşat göreviyle gönderdiği 99 bin müridi bulunuyordu.
Hoca Ahmet Yesevi’nin kurduğu medresenin, konuşma dili, yazışma dili, şiir ve edebiyat dili, eğitim ve öğretim dili Türkçe idi. Buradan yetişen binlerce mürid Türk Dünyası’nın her tarafına dağıldı, Yesevî’nin Türkçe yazmış olduğu Hikmetlerini dünyanın dört bir tarafındaki Türklere ulaştırdılar.
“Miskin kul hoca
Ahmet Yedi atana rahmet
Fars dilini bilir de
Sevip söyler Türkçeyi”