Türk askerinin cesaret ve kahramanlığı, tüm dünyada eşi bulunmaz bir gurur vesilesidir. Tarih boyunca Türk savaşçıları, o atlas cepkenli süvariler, doğudan batıya geçtikleri her toprağa adalet ve azamet getirmiş ve nice zulüm beldelerini canlarını ortaya koyup mamur eylemiştir.
İslâm öncesinde çeri adıyla bilinen, yelme ismiyle serhat boylarının tozunu dumana katan yiğit savaşçılarımız, İslâmiyet’in kabulünden sonra “Alp” olarak anılmaya başlamışlardır. Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan (Alp Arslan) da hiç şüphesiz bu anlayışın ete-kemiğe bürünmüş hâlidir.
Alp ve Alperen Ne Demek?
Alp kavramı savaşçılığı dile getiren bir kavramdır. Ancak takdir olunur ki, bir kişinin sadece savaşçılık özelliklerinin iyi olması yetmez. Aynı zamanda o savaşçının vicdani ve ahlaki melekelerinin de gelişmesi gerekir ki, o savaşçı büyük bir barbara dönüşmesin. Zira Moğolların barbar ve zalim olarak anılmasının altında işte bu gerekçe yatmaktadır. Evet, çok iyi savaşçıdırlar ama vicdani yönleri pek zayıftır.
İşte bu durumu çok iyi bilen ilk mutasavvıfımız Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi, Türklerin bu kutlu savaşçılığına bir de “Erenlik” kavramını ekleyerek Alperenlik makamını ortaya koymuştur. Zira bu makam, hem savaşçılığı hem de dini bütün olup, Allah’ın yarattığı hiçbir kula zulmetmemeyi öngörmüş ve atlas cepkenli süvariler, bu anlayışla cihanı fethederken arkasında büyük insanlık medeniyetleri kurmayı başarmıştır.
Ahilik ve Alperenlik Bağlantısı
Hiç şüphesiz Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşması da bu alperenlerin sayesinde olmuştur. Alperenler, sadece kılıç gücüyle fetihler yapmamış, aynı zamanda gönüllere de girerek pek çok gayrimüslimin Müslüman olmasını ve kolaylıkla Türk tabiiyetini tanımasını sağlamışlardır.
Vaktiyle gezme fırsatı bulduğum Bosna-Blagay’daki Alperenler Tekkesi, günümüzde Boşnakların nasıl Müslüman olduğunu ve Avrupa’da Boşnakların neden Avrupalı Türkler olarak tanındığını anlamak bakımından pek manidar olmuştu.

Bosna – Alperenler Tekkesi
Selçuklular Dönemi’nde Anadolu’ya gelen bu alperenler, Ahi Evran tarafından oluşturulan ahilik sisteminde de yerlerini almışlardır. Öyle ki ahiler, alperen mantığıyla, harp anında şahin, barış zamanında güvercin olmuşlar ve Yaratılanı Yaratan için sevip, kimseye zulmetmemişlerdir.
“İnsanı yaşat ki devlet de yaşasın.” diye Osman Gazi’yi öğütleyen Şeyh Edebali de bir alperendir, ona kulak verip, “Bizim davamız kuru bir cihangirlik değildir. İla-yı Kelimetullah’tır-İslâmiyeti yayıp, Allah’ın adını duyurmaktır.” Diyen Osman Gazi de bir alperendir. O alperenler ki, Osmanlı’da akıncı adıyla yeniden sahneye çıkmışlar ve bileği demir, yüreği hamur cengâverler olarak Osmanlı Vicdan İmparatorluğu’nu kurmuşlardır. İşte bugün de dünyanın bu anlayışa ihtiyacı var dostlar. Hem hak için savaşan hem de hak yemeyen alperenlere, vicdan sahibi cengâverlere ihtiyaç var. Dünya, ancak alperenlerin yeniden tarih sahnesine çıkmasıyla mamur olabilir vesselâm.