Pazar, Eylül 24, 2023
Ana SayfaKültür"Fazla Şiirden Öldü" Edip Cansever

“Fazla Şiirden Öldü” Edip Cansever

“Yeşil ipek gömleğinin yakası
Büyük zamana düşer
Her şeyin fazlası zararlıdır ya
Fazla şiirden öldü Edip Cansever” demişti Cemal Süreya…


Dünyadan ayrılmalarına rağmen aramızda öylesine canlı, öylesine diri duran kimlerdir diye sorulsa mutlaka sanatçılar, şairler, müzisyenler cevabını buluruz. Bugün ölümünün 32. yılı olan Edip Cansever’den söz edeceğim.

8 Ağustos 1928 tarihinde İstanbul’da doğan Edip Cansever, İstanbul Erkek Lisesini bitirerek Kapalıçarşı’da turistik eşya ve halı ticareti yaptı. 1976 yılından itibaren kendini yalnızca şiire veren Cansever, Bodrum’da beyin kanaması geçirdi ve tedavi olması için getirildiği İstanbul’da 28 Mayıs 1986 yılında hayata gözlerini yumdu.

Yaklaşık 17-18 yaşlarındayken komşusu Nigar Hanım’ın kardeşi Ahmet Hamdi Tanpınar’a şiirlerini gösterdi. “Bu şiirler çok güzel, hepsi de güzel, ama hiçbiri şiir değil” sözünden sonra Tanpınar bir resme nasıl bakılacağını anlattı.

19 yaşında evlenen Cansever’in 20 yaşında çocuğu oldu. Her ne kadar sevmese de babasından kalan dükkanda ticaret yaptı bir taraftan da şiir yazmaya devam etti.


Yerçekimli Karanfil

Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.

“Yıllar önce insanların güzel diye yaptıklarını, o güzellik karşısında şaşıran, gülen, sevinen insanlara satıyorum.” dediği Kapalıçarşı’daki işini hiç sevmedi.


Masa da Masaymış Ha

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kaseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu

1954 yılında yaşanan Kapalıçarşı yangınından sonra dükkanı tamamen yanan Cansever, sigortadan aldığı para yeni bir dükkan tutamayacak kadar azdı. Ortağı alım satım işleriyle uğraşabileceğini ve asma kattaki odasını kullanabileceğini söyledi. Cansever tam dokuz kitabını Kapalıçarşı’da, Sandal Bedesteni’ndeki bu asma katta yazdı. “Bugün düşünüyorum da ya o yangın olmasaydı?” demiştir.


Gözleri

Sanki hiçbir şey uyaramaz
İçimizdeki sessizliği
Ne söz, ne kelime, ne hiçbir şey
Gözleri getirin gözleri.
Başka değil, anlaşıyoruz böylece
Yaprağın daha bir yaprağa değdiği
O kadar yakın, o kadar uysal
Elleri getirin elleri
Diyorum, bir şeye karşı koymaktır günümüzde aşk
Birleşip salıverelim iki tek gölgeyi.

Cansever’in şiiri için çok şey söylenebilir o kendi şiiri için “düşüncenin şiiri” der. Şiiri ne olduğunu şöyle ifade eder “Yapılan bir şeydir şiir, yuvarlak, kırmızı, geniş / En genişi en kırmızısı o ezilmişler katında”

Edip Cansever; 1957’de yayımlanan “Yerçekimli Karanfil” adlı kitabıyla 1958 Yeditepe Şiir Armağanı’nı, 1976’da yayımlanan “Ben Ruhi Bey Nasılım” adlı kitabıyla 1977 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü, 1981’de bütün şiirlerinin yer aldığı “Yeniden” adlı kitabıyla 1982 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü aldı.

BENZER İÇERİKLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler İçerikler