ÖZET
Bu makalede Vareg- Norman- Slav uruğlarının nasıl birleşerek Rus Milleti’ni oluşturdukları ve komşularıyla olan ilişkileri anlatılacak. Slavların, Almancadaki “konung” kelimesinden esinlenerek Slavcada knez (Knyaz)1 denilen prenslikleri oluşturmaları ve bu Knezler içinde Kiyef Knezi’nin özellikle 988 senesinde Hristiyanlığa geçmesiyle üst- kültür unsuru oluşturması, bu sebeple de Rusların Hristiyanlık öncesi dinleri ve kültür özellikleri irdelenerek bir sonuca ulaşmaya çalışılacaktır. Sırasıyla Slavların menşei, ayrıldığı kolları, yaşadıkları coğrafyanın özellikleri ve Rusların millet olma sürecindeki ana etmenler incelenerek genel bir Rus Milletinin oluşum süreci anlatılmaya çalışılacaktır.
Slavların Menşei
Slavların Hind-Avrupai (ari) kavime mensup oldukları son araştırmalarca saptanmış bu konuda hiçbir şüpheye yer bırakılmamıştır. IX-X yüzyıla mezar kazılarında Slavların kumral, orta boylu, yassı başlı insanlar olduğu ve Şimal ırkına benzedikleri saptandı. Bu cihetle Arap ve Bizans kaynaklarında aynı zamanda Slavlar “Sarışın” olarak da tanımlanmaktaydı.2
Doğu Slavları
Rus Milleti’nin oluşumunda etkili olan Vareg-Norman ve Slav Uruğları unsurlarından biri olan Doğu Slavları diğer Slav Uruğlarına nazaran daha iyi asker ve daha çok disiplinlidir. Bunun en önemli sebebi Antların (Doğu Slavlarının) uzun yıllar önce Avarlar sonra Hazarlar olmak üzere iki büyük Türk devletinin etkisi altında kalmasıdır. Bu süreçte Slavlar, Türklerden esinlenerek siyasi teşkilatlarını ve kültürlerini kurmuş bu sebeple de diğer Slav uruğlarına galip gelmeyi bilmişlerdir. Hatta öyle ki Hazarlar zamanında Doğu Slavlarından toplanan vergi sistemi sonraki yıllarda Vareg-Ruslarına örnek olmuştur.)3. Doğu Slavları askerliği biliyorlardı fakat devlet teşkilatını yani teşkilatlanmayı bilmiyorlardı. Bu sebeple Vareg’lerin onların içinde yer almasıyla devlet olarak teşkilatlanmaya başlandılar. Bunun ana sebebi Normanlar (Varegler) uzun yıllar Bizans ordusunda ücretli asker olarak görev yapmaları. Rus Milletinin bel kemiğini oluşturan bu Slav unsurları zamanla üç ana kola ayrılır. Batıda Çekler ve Lehler, Güneyde Balkan Slavları ve Rusların bel kemiğini oluşturan Doğu Slavları.
Slav Halkının Eski İnançları
Eski Slav inancı “Yazıçestvo” olarak adlandırılmış ve hayır ve şer kavramları oluşmuştur. “Beliy Bog” (Beyaz İlah) hayır için ve “Çerniy Bog” (Siyah İlah) şer için adlandırılmıştır. Bu ilahlar için birçok put yapmışlar ve onlara tapmışlardır. Başlıca ilah isimleri şunlardır; Perun4, Hors5, Dajbog, Stribog, Simurgl ve Mokoş. Bu ilahlar, tarımla uğraşan Doğu Slavlarının yaşamlarında önemli bir yer işgal etmekte olup onların ihtiyaçlarına göre şekillenmişlerdir. Gök (Baba) Yer (Ana) olarak adlandırılmış ve kış geldiğinde bu Yer ve Gök ayrılır yaz geldiğinde ise Yer ve Gök birleşirdi. Doğu Slavları ölüyü gömmeyi ona saygısızlık olarak atfetmiş ve ölüleri yakmayı seçmişlerdir. Böylece onun günahlarından arındığına inanılırdı. Bu inanış onlarda ölümden sonraki yaşamın olduğuna da inanıldığını gösterir. Öyle ki kişi yaşamında hangi konumdaysa öldükten sonra da o konumda yer alacaktı. Bu yüzden düşmana esir düşmeyi onun kölesi olması zelil bir durum olarak görürler, özgürlüklerine çok düşkün idiler. Pagan Rus inancındaki ayinlerle ilgili detaylı bilgiyi kaleme alan ünlü seyyah İbn-i Fadlan Er-Rihle isimli eserinde ölen varlıklı bir kişinin yanında kölesinin de öldürüldüğünü söylemiştir. Rusların bu inancı yani ölü yakma inancı zamanla kaybolmuş ve bizdeki gibi ölü gömme inancı başlamıştır. Burada benim temel düşüncem o ki Doğu Slavları, Avarlar ve Hazarlar gibi Türk unsurlarıyla karşılaştıktan sonra bu adeti benimsediler. Çünkü bizde yer alan Atalar Kültü, Ruslarda da yer almış ve Cedler Kültü ismiyle anılmıştır. Artık onlar da ölüleri yakma yerine gömmeyi tercih ederek ölen kişinin ruhunun o evi koruduğuna inanmaya başladılar.
Slav- Pagan İnancında Bazı Kavramlar ve Anlamları
“Did-Lado” (Bolluk İlahı) “Kupolo” (Bol mahsul getiren ilah) “Svarog” (Sema yani Gökyüzü) “Svaragoviç” (Semanın oğlu)6. Ayrıca bunların yanında “Stribog, Dajbog ve Mokoş”7 gibi önemli putlar da yer alır. Bu putların isimleri Eza Kroniğinde detyalı şekilde anlatılmakta olup ayrıca yukarıda da bahsettiğimiz gibi İbn-i Fadlan’ın Er-Rihle isimli eserinde de bu inanca ait dini ritüeller ayrıntılı şekilde anlatılmaktadır. Hristiyanlık öncesinde Slavlar, herhangi bir durum esanasında bu putlara giderek (yüksek yerlerde yer alırlar) onlara dua ederler ve onlara birtakım kurbanlar sunarak, yardımlarını isterler. Bu ilahların oluşumunda şüphesiz Slavların yaşam şartları birinci etken olmuştur. Çiftçilikle uğraşan Slavlar, doğadaki her şeyi ilahlaştırmış ve onlara birtakım isimler vererek onların putlarını yapmışlardır. Bu sebeple Eski Slav İnancı “Yazıçestvo” (Tabiat güçlerine kutsal atfederek ilahlaştırma- Naturizm) olarak isimlendirilmektedir.8 Bu isimlere ek olarak “Russalka, Liechen, Domvoy, Moroz ve Morena”9 isimli ilahlar da eklenebilir.
SLAVLARIN NORMAN-VAREGLERLE KARŞILAŞMASI VE RUS ADININ ORTAYA ÇIKIŞI
Ruslaın kökeni konusunda XVIII. Yüzyılda yoğun tartışmalar baş göstermiş ve bu konuda çeşitlifikirler ortaya atılmıştır. Bu fikirler bağlamında ilk bilimsel çalışma Gotlieb Bayer, August Ludwig von Schlözer10 başta olmak üzere birçok kişi tarafından Rusların kökeni İskandinav Vikinglere veya Arap ve Bizans tarihçilerinin deyimiyle Vareglere11 veya Rus tarih yazımındaki kullanımıyla Normanlara bağlanıldı. Bu görüşün ana sebebi XII. Yüzyılda yazılan İlk Tarih isimli kronik olmuştur. İlk Tarih isimli kronikte Finli Kavimlerin zengin olduğu fakat düzenlerinin olmadığı vurgulanarak onların bu sebeple Vareg-Ruslarına gittikleri ve onları yurtlarına davet ettikleri yazılır. Davet üzerine giden Vareg-Ruslarının başında Rurik isimli biri vardır ve onun yerleştiği şehir Novgorod (YeniŞehir) olarak isimlendirilir. Fakat bu görüşün aksine özellikle SSSCB döenminde yapılan Rus Tarihi, Rusların Kökeni gibi çalışmalar yukarıda bahsettiğimiz Norman görüşünü kesin suretle rededer. O yıllarda yazılan bir kitapta şöyle ibareler geçer;
“Norman kelimeler, Rusçada altı yada yedi tanedir. Denizcilikle ilgili terimler Yunanca, ticaretle ilgili kelimeler ise Asya dillerinden veya yerli Slav dillerindendir ancak İskandinav dilinden değildir. Kiev ve Doğu Slav paganizminden de İskandinavların, Normanların hiçbir katkısı yoktur. Kiev hukuku Norman hukuku ile ilişkilendirilemez.”12
Böyle Norman teorisini kesin surette rededen eserlerin yanı sıra bu teoriyi bilimsel bir temele oturtarak eleştirenlerin (Widukind- Res Gestae Saxonicae) temel düşüncesi İlk Tarihe yazılanların kiasik Anglo-Sakson hikayesini andırdğı ve orada bahsedilen Rurik’in oğlunun İgor vurgusu ile kronolojinin uyuşmadığıdır. Bu iki düşüncenin ortasında kalan tarihçi Omeljan Pritsak, Baltık, Akdeniz, Doğu Avrupa ve çok etnikli çok dilli youmunu13 Rus’un kökeni olarak vurgular. Şu anda birçok Rus Tarihiçisi başta olmak üzere diğer ülkelerdeki tarihçinlerin ana düşüncesi Rusların, Slavlarla ile Normanların karşılaşması sonucu ortaya çıktığıdır. Yani Rusların oluşumunda Normanların (İskandinavların) etkisinin olduğunun yazılı olduğu İlk Tarih ve Bertinian Kroniği dünya ilim aleminde daha büyük önem görür. Normanlar ticaretle uğraşıyor ve VIII. Yüzyıldan itibaren Doğu Slavlarını hakimiyet altına almaya başlamışlardır. Zaman geçtikçe Bizans ile de münasebet kuran Normanlar, Bizansta ücretli askerlik yapmışlar ve sürekli yerli slav halkı ile beraber Bizans ile ticaret yapmışlardır. İşte bu ücretli kıtalara “Vareg”14 adı verilmiş, kıtaların içindeki her bir askere ise “Drujina” ismi verilmiştir. Ücretli kıtaların başında bulunan Norman beylerine ise “Knez” denmiştir. Zaman içerisinde bu Norman kütlesi Varegler, kalabalık Slav halkı arasında erimiş ve böylece Vareg-Rus tabiri ortaya çıkmıştır. Bir süre sonra sadece Rus adı kalmış oldu. Rus adının ne manaya geldiği veya nereden geldği tartışma konusu olmakla birlikte burada bahsedilen görüşlerden sadece ikisini anlatacağız. Bunlardan birincisi Rus Tarihçisi Vernadsky’nin söylediği “Rus ismi bir Alan Klanı olan “Ruk”lardan gelmekte olup zaman içinde zaman içinde Ros- Rus adını almıştır ve “ışık saçan” manasına gelir.15 Akdes Nimet Kurat ise Norman Akademisinin görüşünü doğru kabul eder. Bu akademinin görüşüne göre Rus adının eski ismi eğer “Rusi” ise bu Fincedeki “Ruotsi”den gelir. “Ruotsi” ise “kayıkçı,kürekçi” anlamlarına gelir. Slavlar, İsveçten gelenlere Rusi demiş daha sonra bu isim siyasi bir isim olarak günümüzdeki “Rus” adını almıştır.16
İLK RUS DEVLETİNİN OLUŞUMU
İlk Rus Devleti’nin nasıl oluştuğuna dair birçok rivayetler mevcuttur. Bu sebeptendir ki hangi tarihte ortaya çıktığı tam olarak tespit edilemese de Nestor Kroniğinde yer alan rivayete Rurik’in Novgorod’a gelişi 862 yılıdır . Şöyle bahseder;
6370 yılı (862) onlar (fin ve slav uruğları kasdediyor) Varegleri denizin otesine koğdular, vergi odemez oldular ve kendi kendilerini idareye başladılar. Fakat aralarında kanun ve nizam yoktu, soy soya karşı ayaklandı ve ihtilaf baş gosterdi, birbirleriyle mucadeleye giriştiler. (Bunun uzerine) birbirlerine dediler ki: ” Üzerimizde hakimiyet surecek ve nizam kuracak bir bey arayalım.,, (Böyle konuştuktan sonra) denizi aşarak Vareg’lere, Rus’lara, gittiler; cunku bu Varegler boylece Rus tesmiye edilirlerdi, nasıl ki bazıları İsvec, diğerleri Norvec ve başkaları da Got tesmiye edilirler; boylece onlar (Vareglar) da (Rus adlanırlardı). Cud’ler, Slovenler, Krivicler ve Ves’ler Ruslara dediler ki: “Memleketimiz büyük ve zengindir, fakat (orada) nizam yoktur, geliniz, hakimiyet surunuz ve bizi idare ediniz,,. “Uc birader (Slavlar ve Finler uzerinde hakimiyet surmek icin) secildiler ve butun Rusları alarak geldiler. En buyuğu olan Rurik, Novgorod’da yerleşti; ikinci birader Sineus, Beloozero’da, ucuncu kardeş Truvor da İzborsk’a gitti. İşte bu Vareglere nisbetle Rus yurdu Novgorod adını aldı; Novgorodlular Vareg soyundandırlar, halbuki onlar onceleri Sloven idiler. İki yıl sonra Sineus ve biraderi Truvor olduler. Rurik te hakimiyeti ele aldı ve şehirleri kendi adamları arasında boldu; birine Polotsk, oburune Rostov, ucuncu birine de Beloozero’yu verdi’.17
Burada yazılan olay Rus tarihinin başlangıcı olarak kabul edilse de bazı kaynaklar bu olayın 862 değil de 858 yılında gerçekleştiğini yazar ve Rurik’in 860 senesinde Konstantinopole saldırması 867 senesinde de bazı piskoposların Rus şehrine geldiğini söyler. Durum böyleyken Nestor Kroniği’nin 150 yıl sonra yazılmış olması, İlk Tarih isimli kroniğin 200 sene sonra yazılmış olması tarihleri şüpheci kılar. Rurik’in, Konstaninopole saldırması o dönem için belki büyük bir olay olabilir. Çünkü yeni kurulan bir devlet güçlü bir geçmişe sahip olan bir yere saldırı düzenliyor. Bu seferin başarısız olması ve Bizan patriği Photius’un Rusların arkasından misyonerleri yollaması,18 867 yılında da Rusların bir kısmının vaftiz edilmesi demek Hristiyanlığın Rusya’ya Bizans ile ticareti sonucunda değil de Rurik’in Bizansa saldırması sonucunda ilk olarak geldiği savını ortaya çıkarır. Durum böyleyken burada esas düşünmemiz gereken olay ve akabinde gelişen olgu “Rurik’in Konstantinopole saldırması ve bu saldırının başarısız olması sonucu arkasından yollan hristiyan misyonerlerdir.” 873 senesinde Rurik’in ölümüyle beraber Rus Tarihi’nde yeni bir dönem başlayacak ve Kiyef Rusyası’nın temelleri atılacaktı. Kiyef Knezliği (Prensliği), diğer Rus Knezliklere göre daha üstün daha merkezi bir konumdaydı. Taht mücadeleleri tarih boyu hep bu knezliği ele geçirmek üzere gerçekleşmiş ve Kiyef Knezliğine sahip olanın diğer bütün knezliklere üstün olacağı düşünülmüştür. İşte bu Knezliğin ve gerçek manada bir Rus Devleti’nin temellerinin atıldığı bu yer aile dışından biri tarafından inşa edilecekti. Bu kişi Rurik’in oğlu İgor’un küçük olması hasebiyle ülkeyi yöneten Oleg idi.
Oleg Dönemi (873-913)
Oleg, aslen Norveçli olup Rurik’in oğlu İgor’un daha bebek olması sebebiyle ölümüne kadar Rus milletine liderlik etmiştir. Rurik’in ölümünden yaklaşık 5-6 sene sonra bu da takriben 878-879 yıllarına rastlar. Tüm gücünü toplayıp Novgorod’dan çıkarak Kiyef şehrine saldırır. Böylece Kiyef Rusyası kurulmuş oldu. Kiyef şehri konumu itibariyle hem askeri hem ekonomik öem taşır ve şehir Dinyeper su yoluna bağlıdır. Bu gibi etmenler bu şehir’in önemini ileride daha da artıracaktır. Oleg, Kiyef şehrini aldıktan sonra yönünü diğer Slav kavimlerine çevirecek ve onları hakimiyeti altına almak için mücadele edecektir. Nitekim de bu doğrultuda ‘drujina”’larının da desteği ile birçok Slav kavmini hakimiyeti altına almaya başarır. Hayatının sonlarına doğru 907 senesinde Bizans’a karşı büyük bir askeri sefere çıkar. Ruslar’ın kayıklarının İstanbul’a kadar gelmesi ve karaya çıkan askerlerin etrafı yağma etmesi üzerine Bizans dehşete düşer. Bizans, Oleg’e bir ticaret anlaşması talebini iletir ve Oleg de etrafı yağma edeceğine gayet son derece kendi lehine olan bu anlaşması kabul eder (911) Bu olaydan sonra yerli Slav halkı tarafından Oleg’e “veşçi” (hakim) lakabı verilir.19 Oleg’in 913 yılında ölümünden sonra yerine Rurik’in oğlu İgor geçer.
İgor Dönemi (lngvar) 913-945
İgor hakkında bilgilerimiz fazla olmasa da Rurik ailesinin devamını sağladığı için önemli olduğunu düşünüyorum. İgor, Kiyef Devletini diğer Slav topraklarına yaymak ve Drevliyanlar’ı hakimiyet altına almak istiyordu. Bu sebepledir ki tüm dikkatini bu yöne çekti. Kiyef Devletini doğu-batı ekseninde geniş bir alana yayan ve Drevliyanları da vergiye bağlayan İgor bu sefer de selefi Oleg gibi 641 senesinde Konstantinopole saldıracaktı. Bu çarpışma sırasında “Rum ateşini” kullanan Bizans, Rusları geri püskürtmeyi başarmış ve onlarla yeni bir ticaret anlaşması yapacaktı. Bu anlaşma 911 senesindeki anlaşmaya göre daha katı bir anlaşma olup Rusların aleyhine bir sonuç oldu. Sefer dönüşünde İgor 944 senesinde Drevliyanlar tarafından öldürülmüştür. İgor’un bu ölümü karısı Olga’yı, küçük yaşta olan oğullları yerine Kiyef’in başına getirmiştir.
Olga, kocasının intikamını almak için Drevliyanlar üzerine bir sefere çıkar onlara bunun bedelini ağır bir şekilde ödetir.20 Olga’yı Rus Tarihinde önemli kılan esas etmen 957 senesinde Konstantinopol’e giderek vaftiz olması ve Hristiyanlığı kabul etmesidiir. Bu vaftiz ile birlikte “Helene” ismini alan prenses Olga, Kiev’e döndüğünde, Kiev halkını da Hristiyan yapmak için çaba gösterse de başarılı olamaz. İlk olarak oğlu Svyatoslav’ı Hristiyan yapmaya çalışır ve oğlundan meşhur o cevabı alır: “Drujinalarıma sormadan nasıl din değiştereyim onlar sonra bana ne der”21. 965 senesinde Svyatoslav Kiev’in başına geçmiş ve artık Kievde gerçek anlamda genişlemeci bir siyaset başlıyordu.
Svyatoslav (Святослав Ігорович) Donemi (965-973)
Rurik hanedanlığından Knez İgor’un oğludur ve hanedanlıkta ilk Slavca isim almış Vareg’tir. Svyatoslav döneminde knezlik doğu-batı olarak geniş sınırlara hakim oldu. Karakteri, savaşçılığı ve sefer sırasındaki tavırlarıyka bir Türk’ü andıran Svyatoslav, haşlanmış et yemez, orduları ağırlık taşımaz, çadır taşımaz, at eti veya av eti pişirirdi. Atının eyerini yastık yapar öyle uyurdu. Atılgan ve cesaretli bir kişiliği vardı. Ordusunu ve halkına her zaman yeniliklere uydurmasıyla da fütuhatçı bir karakterinin olduğu da söylenir. İlk Tarih’te Svyatoslavın kişiliğinde şöyle bahsedilir; “Seferlerinde ne yük arabası ne tencere taşıdı,etini kaynatmadı ama at eti, av eti ya da sığır etini bıçağı ince şerit halinde kesti, kmürde kızartarak yedi. Çadırı da yoktu ama eyer bezinin üstüne yatar, başının altına eyeri koyardı.”22 Svyatoslav’ın ilk seferi Hazarlara vergi vermekte olan başta Vyatiçler olmak üzere diğer Slav zümrelerini Hazar egemenliğinden kurtarıp kendi egemenliğine almak için başlattığı 964 senesindeki Doğu Seferi olmuştur. Üç yıl süren bu sefer sırasında Hazar ordusu mağlup edilmiş, birçok Hazar şehri (başkent dahil olmak üzere) yağmaya maruz bırakılmıştır. Svyatoslav, stratejik konumda bulunan “Bela Veja” (Akhisar) Kalesini 965 senesinde zaptettikten sonra bir diğer önemli Hazar kalesi olan Tamatarhan’ı da zapt etmeyi başaramıştır. Svyatoslavın bu faaliyetleri siyasi olup, stratejik konumda bulunan yerleri ele geçirerek ticarete hakim olmak istemesidir.
967 senesinde Svyatoslav, Kieve döndüğü zaman artık yönünü batıya yani Bulgarlara çevirecekti. Bu yıllarda Bizans İmparatoru II. Phokas zamanında Bizans ile Bulgarşar arasında bir mücadele başgösterir. Bizans İmparatoru, Kiev Knezi Svyatoslavdan yardım talebinde bulunur ve Svyatoslan Bulgar ülkesine giderek orayı yağma etti. Bu sefer sırasında Tuna üzerindeki Pereyaslavets şehrini ele geçirmiş ve artık bu şehirde yaşamak istemiştir. Bu şehir hakkında Svyatoslav şunları söylemiştir; “Tuna boyundaki bu yerde yaşamak arzusundayım, burası topraklarımın merkezi ve bütün güzel şeyleri barındırıyor; Greklerden altın, kumaş, şarap ve meyve, Çekler ve Macarlardan at ve gümüş, Rusya’dan kürkler, bal mumu, bal ve köleler gelir, Kiev umurumda değil”.23 969 senesinde Peçenekler, Svyatoslav’ın Kievde olmamasını fırsat bilerek Kiev şehrini saldırır. Bunun üzerine Svyatoslav seferini yarıda keserek başkente geldi ve onun gelmesiyle Peçenekler geri çekilmek zorunda kaldı. Svyatoslav’ın Balkanlarda hakimiyet kurmasını istemeyen Bizans İmparatoru John Tzimisces güçlü bir ordu ile Svyatoslav’ın üzerine gider onu Silistre Kalesinde kuşatır (971). Kiev Knezi sulh istemek zorunda kaldı ve bu sulh gereği serbest bırakıldı. Bizans, ona bir sürpriz hazırlamıştı. El altından ajanları vasıtasıyla Peçenek başbuğu Küre’ye haber gönderir. Küre, Kiev’e dönmekte olan Rus ordusuna Dnepr nehri kıyısında pusu hazırlamıştı. Peçenek başbuğu Küre’nin Svytatoslav’ın kafatasına şarap koyup içtiği söylenir. Svyatoslav, sağlığında macera arayan ,ganimet peşinde koşan, ülkesini doğu-batı yönünde geniş sınırlara ulaştıran kişi olmuştur. Rusların Doğu ile Balkanlar arasındaki yayılışının ilk adımını aynı zamanda bu knez zamanında atıkdı. Svyatoslav, Balkanlara indiğinde ülkeyi üç oğlu arasında paylaştırdı. Büyük oğlu Yarapolk’a Kiev’i, Drevlyanların olduğu bölgeyi Oleg’e ve Novgorod’u ise Vladimir’e vermişti. Svyatoslavın ölümü üzerine üç kardeş Kiev şehri için savaştılar. Önce Oleg ile Yarapolk savaştı ve bu savaş Oleg’in ölümüyle sonuçlandı. Vladimir ise Normanların desteği ile büyük bir askeri kuvvet sahibi olunca Yarapolk’u mağlup ederek 980 yılında Kiev şehrinin sahibi olmayı başardı. Vladimir dönemi, onun zamanında Rusların esas itibariyle Hristiyanlığa geçilmesi ve pagan ibadet yerlerinin yıkılması sebebiyle tarihi bir öneme sahiptir.
Vladimir (владимир святославич) Dönemi (980-1015)
Svyatoslav’ın üçoğlundan biri olan Vladimir, gerek iç gerek ise dış siyaseti sebebiyle ve Hristiyanlığı Kiev’e getirmesiyle Kiev Knezliğinin en tanınmış knezlerinden biri olmuştur. Bu sebepledir ki Vladimir, Rus tarihinde “Aziz” diye anılmaktadır. Vladimir zamanında 981 senesinde, Ruslar ilk kez Lehistan üzerine gitmeye başlar ve başarılı olur. Sürekli sefer yapmayı arzulayan Vladimir, sırasıyla Lehlilere, Bulgarlara ve Peçeneklere saldırmıştır. Vladimir, dışta fetih politaski içte de “din” politikası gütmüştür. İç siyasetinde kendisinin iyi bir pagan inancına sahip olduğuna göstemek çeşitli yeniliklere girişmiş fakat bunlarda bir başarı elde edememişolduğundan yeni bir din arayışında bulmuştur kendini. Hristiyanlığın etksini azaltıp, Slav paganizmini devlet dini seviyesine çıkarmayı hedewfleyen Vladimir, bunun için Hristiyanlığa alternatif olacak bazı yenilikler yaptı. Hristiyanlıktaki Baba figürünün yerine göğün tanrısı Stribog’u, Oğula karşılık ise ışık tanrısının oğlu Dajbog’u koydu. Hrıstiyanlık teslisinde yer almayan Bakire Meryem yerine ise bereket tanrıçası Makoş’u koyarak kendince yeni bir teslis oluşturdu.24 983 yılından sonra putlar karşısında insan kurban edilmeye bile başlandı. Vladimir’in, Hristiyanlığın etkisini azaltmak için verdiği bu mücadele sonuçsuz kalınca Vladimir de yeni din arayışına yönelmek mecuriyetinde kaldı. Rivayete göre Yahudi, Hristiyan ve Müslümandan oluşan 3 ayrı elçilik heyeti Knez Vladimir’i dinlerine davet ederler. İlk önce Müslüman Bulgarlar gelir Vladimire;
“Ey Knez sen akıllı ve cesursun, ancak hiçbir kanun tanımazsın, Gel sen Muhammed’e iman et ve bizim kanunlarımıza itaat et”. Bunun üzerine Vladimir sorar? “Bahsettiğiniz nasıl bir inançtır”? “Allaha ve onun elçisine iman ederiz, Muhammet bizlere böyle öğretti; sünnet oluruz, domuz eti yemeyiz, içki içmeyiz, ancak ölümden sonra Muhammed biaze 70’er tane kadın verecek orası her türlü zinaya serbest bir yer”25
Knez bir düşüneceğim der fakat içki ve domuz Rusların en sevdiği şeyler olduğundan pek sıcak bakmaz.
Hazar Yahudileri de kendi dinlerine davet eder. Fakat knez onların Tanrı tarafından kendi yurtları olan Kudüsten kovulduklarını öğrenince bu dini kesinlikle kabul etmez. En son da Grek filozof olan bir Bizans elçisi gelir. Bu elçi islamı aşağılayarak söze başlar. Vladimir’in önüne kıyamet gününü tasvir eden bir tablo açar ve sağdakilerin kurtulduğunu soldakilerin ise cehenneme gittiğini söyler. Vladimire de “Sen de sağdakilerden olmak istiyorsan vaftiz olmalısın” der. Vladimir bu dini de düşüneceğini söyleyerek elçiyi gönderir. Bizans İmparatoru II. Basileus (967-1017) zamanında Bardas ve Fokas imparatora karşı isyan eder (987). Asker sıkıntısı çeken İmparator, zor durumdan kurtulmak ümidiyle Vladimirden yardım ister. Vladimir isyanı bastırmadan Basileus’un kızı Anna’yı almak koşuluyla yardım edeceğini iletir ve Basileus da mecburen kabul etmek zorunda kalır. Fakat isyan bastırıldıktan sonra Basileus, Annayı vermekten vazgeçer. Bunun üzerine Vladimir, drujinalarıyla birlikte Bizans’ın Khersones şehrini işgal etti. İşgal üzerine Basileus, kardeşi Anna’yı, Vladimir’in Hristiyanlığı kabul etmesi koşuluyla vereceğini söyler. Böylece 989 yılında Vladimir vaftiz edilir. Vladimir, Kiev’e döndüğünde pagan inancına ait ne varsa yıktırır, yerlerine kiliseler inşa ettirmeye başlar. Halkını da Hristiyan olmaya zorlar.
Ortodoks Hristiyan İnancının Tesiri
Oleg zamanında başlayan Bizans ile ticari ilişkiler sonucunda Kiev şehrine gelen Hristiyan misyonerler aracılığıyla başlayan Kiev’in Hristiyanlaşması, Olga’nın 955 senesinde Konstantinopolde vaftiz edilerek “Azize Helene” adını alması ve en son da 989 senesinde Knez Vladimir’in din arayışı içinde bulunup ve Khersonesde vaftiz edilmesi, Rus Dini Tarihinin dönüm noktaları olmuştur. Vladimir, Hristiyan olduktan sonra Kievde kiliseler inşa ettirniş ve bu kilise Bizans metropolitliğine bağlanmıştır. Pagan inancının etksi azaltılarak insanlar yeni din’i kabul’e sevk edilmiştir. Vladimir hristiyan olmadan 150 sene kadar önce, Bizans’ın Balkan Slavları için hazırladığı Kiril alfabesi, Kiev’de bulunan kiliseler içinde de öğretilmeye başlanmış ve kiliseler zaman içinde bir eğitim yeri haline gelmiş oldu. Kiliselerin eğitim yeri haline gelmesiyle bir başta bir Kilise Rus Edebiyatı oluşturulmuş, oluşturulan bu edebiyat Klasik Rus Edebiyatının temeli niteliktedir. Bu aynı zamanda Bizans’ın müttefikliğini kazanmak için de güzel bir sebep oldu. Fakat zaman içinde Rus kilisesi ve devleti gücünü artırarak 1453 senesinde Bizansın da yıkılmasıyla Ortodoksluğun hamisi konumuna gelecekti.
SONUÇ
Rus milleti gibi tarihi eski olan milletlerin ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı her zaman bir tartışma konusu olmuştur. XVIII. Yüzyıldan başlayan Rusların kökeni tartışması günümüze değin sürmuşür. Bu tartışma SSCB döneminde devlet politikası haline gelmiş, araştırmalar devletin izin verdiği ölçüde devam etmiştir. Neticede Rusların kökenini oluşturan Doğu Slavların önce Avarların sonra ise Hazarların etkisi altına girerek onlardan etkilenmeleri, istihbaratı ve askerliği Türklerden öğrenmeleri sayesinde diğer Slav zümrelerine üstün gelmelerine sebep oldu. Doğu Slavlarının, Normanların ya da bilinen tabirle Vareglerin etkisine girmesi fakat nüfuslarının çoğunluğu sebebiyle onları asimile etmesi, Vareglerin, Slavları teşkilatlandırarak devlet haline getirmesi sonucu Vareg-Rus milleti oluştu. Zaman içerisinde Vareg-Rusları sadece “Rus” ismiyle anıılmaya başlandı. Rus isminin nereden geldiği hangi manaya geldiği kesin bilinmemekle birlikte “Ruotsi” isimli bir topluluğun Vareglere giderek onları yönetmesi sonucu olabileceği kabul edilen bir olgu olmuştur. Vareg-Rusları’nın dini algılayış biçimi de gündelik yaşamlarında onlara yarar-zarar sağlayan doğa nesnelerini ilahlaştırma biçimiyle gerçekleşmiştir. Nitekim bu sebeptendir ki Bizans İmparatoru II. Basileus, Vladimirle yaptığı anlaşmayı onların bir dini yok ve onlar barbar diye yerine getirmemiştir. Rus tarihinin dönüm noktası olan Vladimir’in Hristiyan olmasının bir diğer sebebi ise Bizansın müttekfikliğini kazanmaktır. Rusların, Knez diye tanımladığı kelime esas itibariyle Germen kökenli olup, onlara askerliği ve istihbaratı öğreten Türkler olup ve onları teşkilatlandıran ise İskandinavlardır. İşte bu sebeple Ruslar, farklı unsurların bir araya geldiği bir millettir. Pagan inançlarında tasvir edilen Tanrılar, Yunan Tanrılarına benzer, sonradan oluşturdukları Cedler Kültü ve Boy Nizamı Türklerden alınmadır. Bu kadar farklı unsurların bir araya gelmesi şüphesiz Rus milleti’nin dooğu-batı yönünde geniş topraklarda yer alıp, farklı milletlerle etkileşiminin sonucudur.
Bazı Kavramların Anlamları
Norman: İsveçlilerin ve İskandinavların ataları
Vareg: Bizans’ta ücretli askerlik yapan Norman kıtaları
Drujina: Vareglerin birbirine verdiği isim Rusça “drug (arkadaş, yoldaş)” kelimesinden gelir.
Knezlik: Şehir devletleri (Prenslik) hepsi aynı aileye mensup
Veçe: Şehir ileri gelenlerinin toplandıkları mahkeme, yer
Rurik; 858-862 yıllarında Novgorod’a gelerek Rus tarihinin başlamasına sebep olan topluluğun lideridir.
Olga: 955 senesinde Konstantinopole giderek vaftiz olan ve Helene ismini alan Rus Azizesidir.
Svyatoslav: Balkanlara ilk kez inen Knezdir
Vladimir: 988-989 yıllarında vaftiz olan ve Kiev’in hristiyanlaşmasında en büyük etken sahibi olarak Aziz Vladimir adını almıştır.
Oleg: Devleti doğu-batı yönünde ilk kez genişleten ve Bizans ile karlı bir ticaret anlaşması yaparak halk tarafından akıllı, hakim anlamına gelen “veşçi” lakabı verilen kişidir.